Mutlu Olmanın Felsefesi Nedir? Nasıl Mutlu Olunur?

0
1167

Başlığı görür görmez tüy kabartanlardansınız ben de söylemeliyim ki sizinle aynı fikirde olabilirim. Sürekli olarak mutlu olmanın bir yolunu bulmak, ideal olanın tanımlanması. Kendimizin her zaman en iyi versiyonu olmak zorundaymışız gibi düşünüyoruz.

Bu yazının amacı kendi ideal versiyonunuzu tanımlamanızı sağlamak ya da işte oraya gitmelisin şeklinde bir baskı yaratmak değil. Âmâ şunu kabul etmek gerekiyor. Öyle ya da böyle yaklaşık 2500 senedir mutluluk denilen konu var öyle değil mi? Kimi filozoflar felsefenin yegane amacının mutluluğun ne olduğu sorusunun aydınlatılması olduğunu düşündüler. Çünkü onlara göre mutluluk dışında her şey aslında mutluluk içinde istenirken; mutluluk kendi kendinin içerisinde istenir. Diyelim ki bir sınavı kazanmak istiyorsunuz neden? İyi bir işe girmek için. Neden iyi bir işe girmek istiyorsunuz? Gelir elde etmek için. Yaptığınız bütün eylemleri günün sonunda sizi mutlu edeceğini bildiğiniz için yapıyorsunuz. Şöyle bir soru sorsaydım mantıklı olur muydu? Neden mutlu olmak istiyorsun? “Mutlu olmak istiyorum çünkü mutlu olmak istiyorum” Kastettiğim şey şu mutluluk dışında her şeyin bir amaca hizmet etmesi ama mutluluğun sadece kendi içerisinde bir amaç olması. Aristoteles gibi düşünürler bu türden bir motivasyonun tek amacının mutluluğa erişmek olduğunu söylerler. Âmâ onların mutluluktan anladığı ile 21.yy da yaşayan bizlerin, özellikle sosyal medyada çizilen mutluluk portrelerinin aynı olmadığını söylemek gerekiyor. Bu farkın ne olduğu benim mutluluk kavramından ne aldığımı anlatmak istiyorum. Bunun sebeplerinden biri yükselen mutsuzluk güzellemesi.18.yy sonunda doğan ve 19.yy başında anılmaya başlayan Lord Byron tarafından ortaya atılan “Entelektüel bir mutsuzluk” vardır. Biz buna entelektüel mutsuzluğu deriz. Yani bilgi arttıkça mutsuzluk derecesi artar. Ne kadar az şey bilirsek o kadar mutlu oluruz.Çünkü bilgi edindikçe ve yaşadıkça dünyanın ne kadar acı verici,haksız olduğunun farkına varırsınız. Lord Byron’a göre entelektüel olmanın kaçınılmaz sonuçlarından biri mutsuzluktur.  Eğer kişi mutluysa gerçekliği olduğu gibi kavrayamamıştır.Yani hayata dair cehalete sahip olduğu anlamına gelirdi. Byron mutsuzluğunu savunanlar “mutluluk cehalettir” görüşünü savunmaktadırlar.Mutluluk cehalettir fikrini biraz parçalayalım ve cahilce mutluluktan bilgece mutluluğa giden ara bir geçiş anı oluşturalım.

Kendinize şu soruyu sorun. Nedir bende hoşnutsuzluk yaratan? Ne olsa hoşnut olurdum?  Eğer düşündüyseniz az önce sorduğum sorunun yanlış bir soru olduğunu belirtmek istiyorum.Çünkü sorunun ikinci bölümü tam da hoşnutluk kavramı üzerine düşünürken yapılan  hata. Ne olsa hoşnut olurdum? Hoşnutluk dediğimiz şey mevcut koşullardan bağımsız olarak ya da daha doğrusu mevcut koşullardan bağımsız olarak yaşamak mümkün olmadığından mevcut koşullara rağmen sürdürüldüğünde kendisi olan şey. Hoşnutluk kavramı üzerine düşünelim. Hoşnutluk benim için bir çeşit olumlama hali. İşler nasıl giderse gitsin memnun olmak, olan şeylerdeki güzeli görmek. Güzeli göremediğiniz zaman olaylar sarpa sardığında ise bunun sadece bir süreç bir an olduğunu bilip kendi duygu durumunuza hakim olabilme hali. O yüzden şu şu koşullar olduğunda hoşnut olacağım dediğinizde zaten hoşnutluk kavramının kendisine aykırı bir şey söylemiş oluyorsunuz. Böylece yaşamın bir  çeşit yapılması gerekenler listesine dönüyor. Ve ironik bir biçinde “yaşamamımı yaşayamıyorum. Ve bu tam olarak Arthur Schopenhauer’ın da eleştirdiği bir şeydi. Arthur Schopenhauer’ın en temelinde isteme dediği kör ve itici bir güç vardı ve asla neye ulaşırsa ulaşsın bir çeşit tatmine ve doygunluğa ulaşmadığı için biz de bu kör gücün peşinde sağa sola dolanıp duruyorduk. Stoacılar bilgeliği şöyle tanımlar: “Bilgelik dünyayı arzularına uydurmaya çalışmaktansa arzularını gerçekliğe uyacak şekilde uyarlayan kişidir.”Ama burada da pratik koşullardan bağımsız olarak yaşamak nasıl olacak ki? Epiktetos diyor ki “İnsanın hayatta yapması gereken görev oldukça basittir. Neyin senin elinde olup,neyin olmadığının farkına varmak. Yapmamız gereken tek şey sorunları tespit edip birbirinden ayrıştırmaktır.ancak bu şekilde kontrolümüz dışındaki şeyleri net  bir şekilde belirleyebilir ve gerçekten kontrol edebildiğimiz tercihleri bundan ayırabiliriz.Mesela pandemi döneminde birtakım işlerimiz aksadı peki  bu benim elimde miydi? Değildi.Bugün için muazzam bir planım  vardı ama fırtına çıktı.Bu benim elimde mi? Değil.Bu noktada Epiktetos’un önerdiği şey gerçekten benim Ecem olarak yapabileceğim,değiştirebileceğim,karar verme mekanizmamın işe yarayacağı konuları bulmam ve bu minvalde çabalamam.Çünkü Epiktetos’un bizi davet ettiği yer kendi seçimlerimiz üzerine düşünmek. Benim kontrolüm dışında gelişen meseleler üzerine kaygılanmaktansa vaktimi,enerjimi,felsefemi kendi seçimlerim üzerine odaklanarak geçirmek.Önce şunu düşünmemiz lazım.Neler benim elimde? Neler benim elimde değil? Bu şekilde ayrım yapan bir insan yaşadığı her olaya karşı inişli çıkışlı duygu durumlar sergilemez.Bu durum paranteze almaya benzetilebilir.Kendi zihin sarayınızda kendinizi soyutladığınız koşullar ne gerektirirse gerektirsin sahip olduğunuz bir dinginliğe ulaşırsınız. Dışsal nedenlere bağlı olmadan bir çeşit tatmin olma hali.Şimdi bahsettiklerimi bu noktada bırakmak istemiyorum.Hiçbir eyleme bağlı kalmadan sahip olunan bir memnuniyetten bahsediyoruz. Hatırlar mısınız Amerikan Güzeli adında bir film vardı.Filmin çok ünlü sahnelerinden bir tanesi rüzgarda savrulan poşet sahnesi.Hoşnutluk kavramından yani dışsal koşullardan bağımsız huzur ve sükunetten bahsettiğimizde amaç  hayat bizi nereye götürürse oraya savrulmak değil.Rüzgar sizi sağa sola savurduğunda hoşnut olmaktan ziyade kendini yontma çabana devam etmeyi sağlama .Yani hayata devam etmeye çalışırken başına gelenleri de bir çeşit olumlama hali.Dünyanın binbir türlü hali var denir ya bu olay cuk diye oturur o felsefeye.Kaygılandığınız,sinir krizi geçirdiğiniz olay dünyanın binbir halinden bir tanesi.

“Yontmak” gibi bir kavramdan bahsettim.Ama ben kendimi neye göre yontacağım? Çünkü yontma yöntemini düşünelim.Bir heykeltraş,bir mermer ustası nasıl yontar? Başlangıcında onun bir tasarısı,bir planı olur ya da bir modele göre yontar. Peki orada bir yerde “İdeal Ecem” idesi mi var ben bu ideal Ecem idesine bakarak mı kendimi yontmaya çalışıyorum.Aslında bakarsanız kişisel olarak orda bir Ecem ideası,ideal bir Ecem olduğunu düşünmüyorum. Benim için her şey akar,ben dahil. Kendimi neye göre yontacağım? Bu kısmı açmak için Antik Yunan Felsefesi’ndeki bir kavramdan bahsetmek istiyorum.Kavramın özgün yapısına biraz sadık kalacağım biraz da onu kendimce yorumlamaya çalışacağım.Kavramımız “Arete”. Arete erdem demek ama arete üzerine konuşan filozoflara bakarsınız özellikle Aristoteles’e özne ve yüklemin  sürekli yer değiştirerek birbirini tamamladığını görürsünüz.Mesela şöyle diyebilirsiniz İyi yararlı olandır,yararlı olan erdeme uygun davranmaktır. Erdem ise beklentiden bağımsız olarak kendisi için seçilmeye değer olan şeydir. Ya da başka bir açıdan ele alalım.Mutlu olmak erdemli olmak ; Erdemli olmak makul olmak; Makul olmak ise doğayı izlemektir.Gördüğünüz gibi kavramlar yer değiştirdi.Erdemli olmak nedir dediğimizde en uygun tanım doğayı izlemek.Doğayı izleme fikri aslında arete kavramında içerilir.Bizim türkçeye çevirdiğimiz arete kavramız aslında Antik Yunan’da tek başına kullanılmaz.Erdem ya da arete nedir dediğimizde “neyin aretesi” gibi bir kullanımla ortaya çıkar.Mesela bir atın aretesi,bir bıçağın aretesi,Ecem’in aretesi gibi birlikte kullanıldığı öznenin içeriklerine göre içerik kazanır.Ama her ne kadar özne değiştiğinde tanım da biraz değişse de genel olarak anlamın yeterlilik,amaçlılık,beceri gibi bir tanımı olduğunu söyleyebiliriz.Mesela bir bıçağın aretesi nedir? Bir bıçağı ne erdemli yapar? İyi kesmek değil mi? Bir bıçağın var olma amacı,o aracın ortaya çıkmasındaki amaç zaten kesme eylemidir.Cümle biraz enteresan geliyor olabilir kulağa ama bıçağı erdemli hale getirecek şey iyi kesme edimi olmak durumundadır. Burada bahsettiğimiz şey “kendi doğana uygun olarak davranmak”. Bir atın aretesinin (erdeminin) iyi koşmak olduğunu söyleyebiliriz gibi bir yerden yaklaştığımızda “İnsanın aretesi nedir” gibi bir soru sorulabilir. Ben, insan dediğimiz şeyin yani tek tek farklı insanların kendiliğinde gerçekleştirebileceği bir şeyin olduğuna inanıyorum. Mesela Sezen Aksu’nun aretesi şarkı sözleri yazmak, müzik bestelemek, sanat yapmak iken; Mustafa Kemal Atatürk’ün aretesi bir toplumun kurtuluş mücadelesinde rol almak olabilir. Benim burada kastettiğim kişilerin kendi becerelerine,yetkinliklerine göre kendi amaçlarını belirleyebileceği  yani benim aretem ne diye düşünme sorumluluğu.Kişinin aretesini de doğrudan tespit edebildiğini iddia ediyor değilim.Mesela Sartre’a  göre kişi kendisini seçer.Ona hem katılıyorum hem de katılmıyorum. Çünkü insanın kendisini seçebileceği şeyler çoktan sınırlandırılmıştır.Öncelikle biyolojik faktörler var,içinde bulunduğunuz aile,kültürel yapı var.Gündelik hayatta sizin dahilinizde gelişmeyen şeyler var. Mesela karşıdan karşıya geçerken taksicinin telefonda biriyle kavga  etmesi yüzünden farketmeyip size çarpması gibi.Tüm bu belirlenimlerden sonra sizin kendinizi seçebileceğiniz kısmi bir alan var ve siz o belirlenimdeki özgürlükle aslında seçim yapıyorsunuz.Ama bu bir sorun değil.Bu bir zorunluluk ve doğanın kendisi aslında.Az önce erdemin tanımlarından bir tanesinin doğayı tanımak olduğunu söylemiştik ya sadece kendi sorumluluğumuzun farkına varmamız yetmiyor doğanın zorunluluğunun da farkına varmamız gerekiyor.Nietzsche,insanın kendi kararlarını alamayacak bir varlık olduğunu aynı zamanda dürtüleriyle,duygularıyla hareket eden bir de Dionysosçu bir yan olduğunu söylemişti.İnsanın doğasına dair gerçek bir kavrayış tam da duygular ve akıl arasında gidip gelme hali.Burada özellikle çaba kelimesini kullanıyorum.Çünkü bilgelik için en önemli şey eylemdir.Mesele neyin ne olduğunu bilmek değil,onu eylemek.Bu da yine bizi Antik Yunan’daki önemli kavramlardan bir tanesine geri götürüyor. Phronesis (Pratik eyleme ilişkin bilgelik) Felsefe bize nasıl konuşmamız gerektiğini değil nasıl eyleme geçmemiz gerektiğini öğretir. Günün sonunda bildiğiniz,gördüğünüz,değerlendirdiğiniz şeyler eylemlerinize yansımadıysa bunun hiçbir anlamı yok. Önce birinci adımda koşullardan bağımsız bir zihin durumu yaratacağız ikinci adımda akıl ve duygular arasında dengeyi bulmak suretiyle kendi doğamın farkındalığına varmak,üçüncü adım da eylemek.Öğrendiğiniz,bildiğiniz şeyleri henüz pratik hayatınıza yani yedirmeye eylemlerinizde göstermeye başlamadıysanız sorun değil.Çünkü Aristoteles bile karakter erdemleri denilen bir şeyden söz eder.Karakter erdemlerinin ancak onları tekrarlamak suretiyle kazanıldığını söyler.Asıl mesele onları alışkanlık haline getirmektir.Sürekli ne yapıyorsak oyuz.Mükemmellik bir eylem değil alışkanlıktır.O yüzden karakter eylemi dediğimiz şey seçimlerimiz sonucu sürekli yaparak alışkanlık getirdiğimiz şeydir. Ki zaten alışkanlık dediğimiz şey ethos yani etik kelimesinin geldiği yer.Ethos kelime anlamı olarak karakter,huy,alışkanlık anlamlarına gelir. Bir anda sergilediğiniz bir tavır değil genel olarak hayatınızın tamamında sergilediğiniz bir tavır olmalı.Genel olarak ev yapa yapa mimar,gitar çala çala gitarcı oluruz.Bir beceriyi anca onu sürekli yapa yapa tekrar ede ede alışkanlık haline getirebiliriz.

Hani şu mutsuzluğun kendisinin bir erdem olmadığı,mutluluğun cehalet olduğunun iddiasının kısmen yanlış olduğu meselesi.Bana kalırsa cehaletin getirdiği şey mutluluk dahi değil çünkü benim mutluluktan anladığım şey tamamen farkındalık,seçim,kontrol,eylem kavramları üzerine kuruluyor.Cehaletin getirdiği şey sadece cehalet aslında.”Cehalet mutluluktur” diyenlerin mutluluktan anladığı şey bir çeşit haz ve keyif arayışı.Bu bağlamda düşündüğümüzde elbette ki cahil insan her şeyden daha fazla keyif alabilir,haz alabilir ama benim mutluluktan anladığım şey zaten bu değil.Mutluluk ile neyi kastettiğimi bir imge aracılığıyla açıklamam gerekseydi sanırım Avatar’ı örnek gösterirdim.Çünkü farklı areteleri olan karakterler var ve bu areteleri yapa yapa kendilerini yontuyorlar ve sonrasında da karşılarına cıkan her eylemde muazzam bir konsantrasyonla onunla savaşıyorlar.Burada savaşmak kavramını kullanırken  insanların birbirini öldürmek anlamındaki anlamıyla kullanmıyorum elbette. Adeta bir su bükücü gibi hayatın karşıma çıkardığı bütün kayaları,taşları,sorunları kendi becerimle kendime göre yumuşatma halinden bahsediyorum.Ancak böylesi bir yeterliliği tesis etmek bir  mutluluk hissiyatı yaratabilir ve mutluluğun tanımı olabilir.Çünkü mutluluk zaten benim için anlık bir duygu değil yalnızca o 5 dk boyunca çok  mutluydum değil de hayatımız boyunca mücadele ettiğimiz şey.Bu tarzdan alışkanlıkların aretemizi gerçekleştirmeye hizmet etmesiyle  aslında bizi mutluluğa götürmesi ise bambaşka bir bakış açısı.Bir çeşit yaşamın amacına doğru dönüştü.Hakikaten hepimizin yaşamında ulaşmaya çalıştığı şey mutluluksa mutluluk kavramının kendi yaşamlarımızı nasıl anlamlandırdığımız,nasıl değerli kıldığımızla ilgili bir şeyler söylemesi gerekir.İşte bu noktada söylediği şey koşullardan bağımsız dingin bir zihne ulaşmak, aretemi yalnızca bulmak değil aynı zamanda onu pratiğimde edimselleştirmek,pratiğimde edimselleştirmem için alışkanlıklara başvurmak ve tüm bu çabamın da sadece tek bir birey etrafında kalması değil aynı zamanda o bireyin de genel bir toplumsallığın parçası olarak yaşadığının  bilinciyle birlikte kendi bireysel değerim ile toplumsal değer arasında bir orantı,bir korelasyon kurmak olurdu.

Önceki İçerikBurçlar Ne Renk Giyinmeli?
Sonraki İçerikYerli Dizilerin Vazgeçilmez Tercihi BSL
BSL, 1991 yılından beri kadın giyim sektöründe kalitesi ve özgün tasarımlarıyla tanındı. Sokak stili ve kadın giyim modasında öncü markalar arasına yerleşerek Türkiye ve Avrupa’nın farklı bölgelerinde online ve perakende mağazalarıyla tarzına önem veren tüm kadınlara hizmet vermeye devam ediyoruz. İstediği şeyin ne olduğunu bilen ve ona sahip olmak isteyen güçlü kadınların stillerinden ilham alarak Gece, iş ve günlük hayatı bir araya getiriyoruz. Çizgilerin dışına çıkmak ve kendi güçlü dünyasına seyahat etmek isteyen tüm kadınları ürünlerimizle buluşturmayı hedefliyoruz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz